Friday, August 27, 2010

2007 gezgin notlari

28.08.2007
leonard cohen
şiirin müziği denirse eğer, nazım hikmet gelecektir akla. cohen dinlerken; insan neredeyse nazım'ın kendi sesinden şiirlerini dinlermiş gibi yahut ruhi su'nun, sümeyra'nın seslendirdiği nazım şiirlerini dinler gibi hissediyor, o iç uyaklarda, vurgularda... örnek için, bkz: famous blue raincoat ya da bana öyle geliyor... gelir öyle arada...

27.08.2007
yusuf halaçoğlu
"maalesef" sozcugunu bilime kazandirmis yuceturk!

27.08.2007
güneş
güneşim ayım sana ışık olsun sıcak kumum yoluna açık olsun okşarım tenini rüzgarlarımla susuz kaldı sularım dudaklarına ah o gözlerin arasın beni izlesin peşime düşsün ah o dudakların gelsin bulsun tatsın ve öpsün beni al bulutlarım sana yatak olsun yumuşacık sessizce üstünü örtsün ateşim aşkına kıvılcım olsun sonsuz yansın yüreğinde hayata doysun ah o gözlerin arasın beni izlesin pesime düşsün ah o dudakların gelsin bulsun tatsın ve öpsün beni

27.08.2007
alıç
iyi ki bi çocuk oldum yani... anlata anlata hatırlaya hatırlaya bitmiyor... görmemişin bir cocuklugu olmuş işte... sımsıkı tutuyor, bir türlü kopmuyor:) (*) ... şimdi hangi kitaplardan ögreneceksiniz onu, gelmiyorsa bazi seyler çocukluktan geçerek. ... dese de şair, bilenlere hatırlatıp, bilmeyenlerin etraflarına daha alıcı gözle bakıp alıcı farketmelerini saglayabiliriz belkim. şimdik bu alıç, bir çeşit kolyedir. unisex bir kolyedir hem de, aynı model kıza da erkeğe de pek guzel olur. okul bahcesinde önüme gelene bir tekme arkama gelene iki tekme şarkıları eşliginde yururken bir boncuk koparırsın kolyeden lüppp diye ağzına atarsın... mmmm, ekşimtrak mı tatlımtrak mı, sarımtrak mı kırmızımtrak mı... öyle bisey işte... dağlara dikkat daha dikkat... sonbaharda özellikle... demedi demeyin, alıcı gözle alıçlara, haydi yallah hop hop...heeyyy hoooppp heyyy hoppp... (*) behçet necatigil - küskün yolcunun türküsü

27.08.2007
lili marlane
tam da famous blue raincoat sarkısından bahsettikten sonra chelsea hotel başlıgı altında, lili marlene e not düşesim gelmişti, idil cok yaşa mutlu mutlu... o zaman şunu söyleyeyim şöyle ellerimi kollarımı aça aça: biz insanlar yemin ettik imanımız var hürriyet için hürriyet aşkına ...

27.08.2007
chelsea hotel
222 west 23rd st, new york city famous blue raincoat şarkısını söyleyerekten clinton caddesinden geçerken de, hotel chelsea'yi tavaf ederken de leonard cohen hep tepemizden bakıyordu - böyle deyince de içim bi tuhaf oldu ama bu tepeden bakma öyle tepeden bakma değil çok şükür.- üstelik chelsea hotelde yanlız da değildi. kimler yoktu ki: bob dylanlar mı istersin, dylan thomaslar mı, janis joplinler mi jimi hendirixler mi, sid viciouslar mı... duyan gelmiş... duvarların dili olsa da konuşsa...

27.08.2007
janis joplin
chelsea hotel # 2 I remember you well in the chelsea hotel, you were talking so brave and so sweet, giving me head on the unmade bed, while the limousines wait in the street. those were the reasons and that was new york, we were running for the money and the flesh. and that was called love for the workers in song probably still is for those of them left. ah but you got away, didn't you babe, you just turned your back on the crowd, you got away, I never once heard you say, I need you, I don't need you, I need you, I don't need you and all of that jiving around. I remember you well in the Chelsea Hotel you were famous, your heart was a legend. You told me again you preferred handsome men but for me you would make an exception. and clenching your fist for the ones like us who are oppressed by the figures of beauty, you fixed yourself, you said, "Well never mind, we are ugly but we have the music." ah but you got away, didn't you babe, you just turned your back on the crowd, you got away, I never once heard you say, I need you, I don't need you, I need you, I don't need you and all of that jiving around. I don't mean to suggest that I loved you the best, I can't keep track of each fallen robin. I remember you well in the chelsea hotel, that's all, I don't even think of you that often. © by leonard cohen.

21.08.2007
atom bombası
japon balıkçısı denizde bir bulutun öldürdüğü japon balıkçısı genç bir adamdı. dostlarından dinledim bu türküyü pasifik'te sapsarı bir akşamdı. balık tuttuk yiyen ölür. elimize değen ölür. bu gemi bir kara tabut, lumbarından giren ölür. balık tuttuk yiyen ölür, birden değil, ağır ağır, etleri çürür, dağılır. balık tuttuk yiyen ölür. elimize değen ölür. tuzla, güneşle yıkanan bu vefalı, bu çalışkan elimize değen ölür. birden değil, ağır ağır, etleri çürür, dağılır. elimize değen ölür... badem gözlüm, beni unut. bu gemi bir kara tabut, lumbarından giren ölür. üstümüzden geçti bulut. badem gözlüm beni unut. boynuma sarılma, gülüm, benden sana geçer ölüm. badem gözlüm beni unut. bu gemi bir kara tabut. badem gözlüm beni unut. çürük yumurtadan çürük, benden yapacağın çocuk. bu gemi bir kara tabut. bu deniz bir ölü deniz. insanlar ey, nerdesiniz? nerdesiniz? nazım hikmet

09.08.2007
asfalya
bunun atmasi olur... ziplamasi olur... tel sarmasi olur...

05.08.2007
kayra
evet evet biz cok benziyoruz. fotograflarını gordugumde saskına donuyorum her defasında...

04.08.2007
masumiyet
hep denedin hep yenildin olsun gene dene gene yenil daha iyi yenil samuel beckett

26.07.2007
savunma mekanizması
bunye bi uykuya vurur kendini, bi bakmisin bi uyuyan guzel edalari, uyuyunca gececek sanki. ya da ne bileyim, bi bakmisin sanki ortalik cayir cimen: "niyet ettim allah rizasi icin" deyip parandeye durasin var gibi hatta. amma velakin cayir cimen nerede, moloz yigini oysa o senin cimenler. ama oyle bi cimen ki hic moloz diye bisey yok sanki hayatta. "ama aslinda..." diye baslayan cumlelerle bir mutluluk, bakip da gormemeler, duyup da anlamamalar... farkinda olmadan oylece bi dunya...uh ha uh ha tey tey tey... ama butun bunlarin neye tekabul ettigini bildigin andan itibaren vay haline vay... su siralar şiire vuruyor kendini bunye, karnina basinca şiir diyor. şiir sana sigindim sana inandim...

24.07.2007
biyodizel
"Hem arabaları coşturan hem de dünyayı kurtaran bu bio yakıtların ne mene yakıtlar olduğu konusuna biraz daha dikkat çekmekte fayda var. Mısır, şeker kamışı gibi gıda maddelerinden üretilen bu yakıtların bir an için dünyayı kurtaracağını düşünelim ama bu kez daha büyük bir sorun çıkıyor kaşımıza, 4x4 bir aracın yakıt tankını doldurmak için gerekli mısır, bir kişiyi bütün bir yıl doyuracak miktara eşit. Öte yandan bio yakıtları üretmek için gereken toplam enerji, yakıttan sağlanan enerjinin üstünde. Birçok Latin Amerika ülkesinde tarımsal arazilerin çoğunluğu insanları değil arabaları beslemeye ayrılmış durumda. Dolayısıyla gıda için ayrılan alanlar giderek azalırken tarımsal ürünlerin fiyatları da giderek tırmanıyor ancak bu artış sadece büyük kapitalist çiftçilerle dış borç ödemelerini sektirmek istemeyen işbirlikçi rejimlerin cebine doluyor. Küçük köylüleri bekleyense sadece yıkım. Çevreyi kurtardığını iddia ederken, çevreyi kurtarmadığı gibi insanı da aç bırakan bu yakıtın çevre kirliliğini azaltmadaki payının yüzde 5'lerde kalacağı da bir diğer veri. Bu yüzde 5'ten biyo yakıt üretimi için açılan tarım alanları nedeniyle yok edilen yağmur ormanları çıkarıldığında geriye sadece petrol şirketlerinin karı kalıyor ki o da dünyayı değil ancak petrol tekellerini yaşatıyor. " http://www.bianet.org/2007/06/29/98532.htm (evinmtas forumda kuresel isinma basligina eklemis, ordan yamalayip cift dikis yapasim geldi.)

27.06.2007
klima
güneş enerjisi ile çalışan klima ile her koyunu kendi bacağından assak... bulgurumuz da olsa, dimyat pirincimiz de...

23.06.2007
liken
sen onca liken (*)in icinde buyu ama adinin liken oldugunu bilme, ustelik bir de liken fotograflayan biyolog arkadasina, "aa ben bunlari biliyorum ama bunlar dikenli degil" diye stereodan konusmaya calis... bi zaman sonra da bunu hatirla durduk yere, hem gul hem utan... ah liken ahhh sen nelere kadirmissin... (*)kayalarin uzerinde agac kenarlarinda filan gordugunuz, yuksek olasiklikla bakip bakip renk gecislerine hayran oldugunuz mantar yosun karisimi organizma

18.06.2007
jet lag
bir ve iki ve üç ve: oyy anam oyyy oyyyy ben nere gidem ...

18.06.2007
jet lag
daha önce öznesi olarak yer almadığım cümlelerde duymuşluğum vardı. pek iyi bir intibası yoktu. gören bilen herkese illallah dedirtirmiş diye duyduydum ama bu cümleler, bir kulaktan öbür kulağa giden başka bir yolun yolcusuydu...öylesi kulaktan duyma bir yolculuktan ne kadar sündürürsen sündür çeyrek jet lag bile çıkmazdı... neyse, benim bir maruzatım var, hemen deyip gidecem mışşşıl mışşşıl uyuycam inşallah, çıkmadık candan umut kesilmez tabi di mi: meridyenlere gıcığım, meridyene benzer diye karpuz dilimlerine de gıcığım... bugünluk hoş görün hele... hangi bugün? ben bugünü peynir ekmekle yedim. peynir ekmek deyince; simdi bi uyusam, rüyamda koca bi karpuz kapsam, gölgelerin gücü adına bi yumrukla yarsam, parçalansa karpuz...otursam bi güzel yesem... şurdan şurdan bi kuş gelse, şuraya konsa, hani bana hani bana dese... mışşş mışşş hu huuu eeeee eeee...

02.06.2007
keçe
bayram degil seyran degil, bu keçe benim neden aklima düştü… hollanda’da çocuklar okul oncesi okullarda neler ogreniyormuş ogrendigimde -bisiklet lastigi şişirme, keçe yapimi ornekleri vereyim şimdilik- aradan keçeyi ayikladigimi farkettim. o gunden beridir içten içe bi keçe…yakinda ilgili şerbeti, keçeden bir çanta yaparak vermeyi planlarken kara lastik arasi keçenin sicakligi, yoklugunun soguklugu pesi sira düşüştü …bir düşmeye gorsün… üşüşsün de üşütmesin...

14.05.2007
dünya
ben hayatta böyle bir dünya görmedim

10.05.2007
manda
camış

09.05.2007
bedri rahmi eyüboğlu
"... kendimi kendim yaratsaydim bir beygir olur insan oğlunun asfaltına işer, sevgilimi gördüğüm yerde kişner, sevmediklerime de basardım çifteyi ..." diyerek baslamak istedim...

03.04.2007
şarap
sarap mahzende yıllanır aşkınnnn aşkınnnnnn aşkın kalbimde yıllanıyor ikisini bir anda içtim inan inaannn inan içim yanıyor inan içim yanıyor insan, kadeh dudak, kadeh dudaktır sanıyor. dudak kadehtir sanıyor. ikisini bir anda içtim inan inaannn inan içim yanıyor inan içim yanıyor

31.03.2007
kol saati
dunun kartondan tostoparlak bir parca kesip, toplu igne ile akrep ve yelkovan ilistirerek duvar saati yapan cocuklari, isin icine biraz iplik serpistirerek duvar saatinin kol versiyonunu gelistirmisti. artik sunnet olunca hediye edilen kol saatiyle erkek kardesinin attigi havalara kartondan yapilmis, puskulle koluna baglanmis saat ile direnebilecekti. fildir fildir dondu akrep ile yelkovan, simdi erkek kardesin kolunda baska bir saat. bizim puskullunun kollar bos. boyle daha bir havadar...

26.03.2007
gezgin.com
ne yaparsak o olacak...

26.03.2007
aşık mahzuni şerif
youtube'ün etinden sütünden: http://www.youtube.com/watch?v=yWFOQsuqQ3s

26.03.2007
parka
her aksam o köşeye asılırdı o parka paltoya para yok ki ondan alındı parka bir sabah onun sırtında çıktı gitti o parka dedenin üç aylıktan alınmıştı o parka kirli yeşil bir renkti eskiceneydi parka üst cebi sökülmüstü kullanılmıştı parka bir sabah onun sırtında çıktı gitti o parka parkasıyla vurulmuş yatar iken buldular dört hain kurşun değmis delik deşikti parka baba eski tornacı gözünü çapak almış dede bir bacağını sakaryada bırakmış ananın gözü yaşli umut ona bağlamiş küçük kardeşi bu yıl siyasal'a gidecek paltoya para yok ki o da parka giyecek ananın gözü yaşli delikleri dikecek bir sabah onun sırtında çıktı gitti o parka parkasıyla vurulmuş yatar iken buldular dört hain kurşun değmis delik deşikti parka

26.03.2007
hayko cepkin
şimdi once ansiklopedik bilgi verelim:
1997 yılında klavyeci olarak baslayan hayko cepkin; aylin aslım, demir demirkan gibi isimlerle calısmıs. ilk albumu sakin olmam lazım. bir ikinci gelmiş ya da ha geldi gelecek, orasını cok iyi anlayamadım, cok gurultuluydu. pek mudavimi oldugum bir tarz degil ama sahne peformansı bir harika. hicbisey emanet durmuyor uzerinde. http://www.youtube.com/watch?v=tZ6JwbZhlvU

19.03.2007
farid farjad
basligi gorunce, bi telas bi telas... bi anda as ermesi gibi birsey oldu. hemen anroozha 2 - burdan 1 inin de oldugu garanti ama su anda ruhum "yorgan"a gore uzanmali-albumu yetisti imdada. - omk ya selam olsun... eski turk filmlerine, eski sarkilara, eski mahallelere, ustu basi camurlu sumuklu piril piril cocuklara goturuyor beni bu muzik... ama anzoroozha'nin en kotu yani geri donus yolu...

16.03.2007
tahterevalli
makul olmayan bir dengesizlige care olamiyor ve ne tadi kaliyor ne tuzu elbet. durum boyle oldugunda, aslinda dengesizligin nedeni, "doymusluga" karsilik "doymamislikken"; dengesizligin siddeti ,karsidaki "doymusluk" ya da "doymamisliktan" cok, uzerinde bulunan duzenek/sisteme bagli oluyor. fizik uzerine guzellemeler yapiyormus gibi gorunmeyeyim aman diyim…boyum yetmez oraya… ben bana dusundurdukleri uzerine konusuyorum.) bi de ben sunu bilir sunu soylerim: tahterevalli yali balli, tahterevalli yali balli... tahterevalli yali balli, tahterevalli yali balli...

10.03.2007
süt
cuma akşamı iş çıkışı üç beş arkadaş birşeyler içmeye gidip üj bej bijey ijdikten sonra eve giderken dibinde biten bir musallattan kurtulmak için girdiğin akşamcı bakkaldan -bazı memlekette akşam altıda kapanır akşamcı olmayan bakkallar- bu pisliğe tezat oluştururcasına ala ala süt almak hatta o dolapta yarım yağlı süt aramak nicedir bilin mi arkadas... üj bej süt içelim süt içirelim arkadaş, süt... ( sözüm en çok da sana swann arkadaş...:) )

13.02.2007
menemen
hollanda da turk restoranı turk bakkalı cakkalı yogunlugu bi hayli carpici olup, italyan restoranlarının bile sahibinin turk cıkmasi cok muhtemeldir. lahmacun da turk pizzasi zaten, di mi ama. neyse... hikayemiz iki kafadar arasinda geciyor. birinci kafadar diyor ki: -aaa ben su caddede menemen yapan bi yer gordum pazar sabahı oraya gıdelım. camına yazmıslar menemen diye. -tamam, diyor ikinci kafadar. sabah kalkıyorlar pazar pazar gidiyorlar. (bu arada menemen diye kudurmanın tirmalamanin bi alemi yok di mi? iki domates iki biber x yımırta, tık tık tık tamamdır di mi? ) baya da yuruyolar. neyse oturuyolar, garson geliyor. -menemen istiyoruz, diyor iki kafadar. garson: -iyi ama bizde menemen yok ki... bizimkiler: -ama cama yazmayı biliyosunuz kocaman kocaman meenemen diye... garson : -iyi ama o turkce degil, hollandaca. meenemen, paket servis (take away) demek...


11.02.2007
bill gates
1999 yapımı ''pirates of the silicon valley'' adlı film bill gates ve şürekasına ait dünyayı şöööyle bir konu alıyor. apple ve microsoft'un tarihçesi hakkında resmi olmasa da, 1999 yapımı olmasından mütevellit günümüze kadar gelemese de fikir veriyor. bir 'başarı' hikayesi gibi birşey canlanmasın aman kafanızda...aman diyim sakın ola... kim kimden çalmış, kim kimi nasıl kazıklamış, nasıl oyuna getirmiş merak ediyorsanız, buyrun. bu çalıp çırpma konusunda amerikayı elli kere keşfetmeye gerek yok, burda yapılmışı var ya da '' good artists copy, great artists steal'' savlarıyla gelinebilse de 'bu degil gercek bu degil'... ne para ne pul ne iktidar ne de güç bu değil gerçek bu değil gerçek bu kavga hayırsız bir düş uyanır neslim uyanır elbet ... bkz: nerden nereye:)) (hem filme dair hem de bu yazı ile ilgili olarak) bkz: bütün yollar romaya çıkar

11.02.2007
m. c. escher
yolunuz hollandaya düşerse, hatta tam olarak den haag'a- bize daha bildik gelen haliyle lahey yöresine- düşerse, ya da hatta yolunuzu düşürürseniz oralara, bir escher müzesi var önermek istediğim: http://www.escherinhetpaleis.nl/ önce bu müzeye dönüşmüş saray hakkında bikac bişey söyleyeyim: bu saray, hollandanın şu anki kralicesi beatrix'in büyükannesi -torunu gibi kraliçe olan- emma'ya aitmiş. 200 küsür yıllık bir saray. içindeki avizeler – duvarlarındaki eserler kadar olmasa da- cok cok dikkat çekici. aslında binanın en alt katında bulunan ıvır zıvır bırakma yerinden başlarsanız gezmeye, tavanda asılı duran koltuk, duvarda duran masa sandalye sizi nelerin beklediği hakkında oldukça fikir veriyor. üst katların duvarlarına gelecek olursak: daha önce ordan burdan gördüğümüz, bi biçimde biraz fikir sahibi olup da nasıl yapıldıgı, kullanılan teknik konusunda düşünmediğimiz eserleri karşımızda görmek, 8 yaşındaki bir çocukla birlikte o, '' aa kuş, aa yok yok balık'' derken aynı coşkuyu paylaşmak, ''geceden gündüz''e ''şelale'' olmak, öyle mi böyle mi, hem öyle hem böyle diyerek bir noktaya kilitlenip kendini nerelere nerelere akarken bulmak cok keyifli... anlatılmaz bir olumlu hisle doluyor insane… sanki kollarımı açsam iki yana kollarım kanat olacak, uçacağım denizde... ya da yok yok… kollarım yüzgeç olacak, yüzecegim gökyüzünde...

04.02.2007
zahir
elimde paulo coelho'nun zahir'ini görenler beni kızdırmak icin: - ooo, genç kız romanı okuyosun, diyorlar... bi süre karşılıklı yalandan atıştıktan sonra, bu tanıma için için seviniyorum sanırım, yaş, her geçen gün kemale erdikce... neyse, şimdi bu ''genç kız romanı''ndan beğendiğim, gayet düz ama uzunca bir süre farklı açılımlarını düşündüğüm bir kısmı aktarayım anladığım, aklımda kaldığı kadarıyla: iki kişi ormanda çıkan küçük bir yangını söndürmek için can siparene çalışırlar ve başarırlar. her nedense bu iki kişiden birinin yüzü is içinde simsiyahken diğerinin yüzü tertemizdir. ''sizce hangisi yuzunu yıkama ihtiyacı duyar?'' diye bir soru gelir sonrasında... ''tabiyki de yüzü siyah olan...'' der, dinleyici... ''hayır'', der anlatıcı... ''yüzü temiz olan yüzü isli olanı gördüğünden, kendi yüzünün kirli olduğunu düşünür. yüzü isler içinde olansa, yüzü temiz olanı gördüğünden aklına bile gelmez yüzünün kirli olduğu... ve evet, yüzü temiz olan gider yüzünü yıkar...''


10.01.2007
cemal süreya
afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani, trene binerken pabuclarını cıkarmıstı; varto depremini düşün, yardım olarak Batı,dan gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sutyeni. adam süttozula evinin duvarlarını badana etmişti, karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sutyeni, kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın; tanrım, gerçekten çocukluk günlerimizde mi?... eşiklere oturmuş bir dolu insan keşke yalnız bunun için sevseydim seni. bu dizelerin üzerine diyecek birşey yok... ölüm yıldönümü olan bugünde yüreğimiz ismiyle çınlasın istedim...

08.01.2007
hollanda
yıllar önce hollandaya bir iki günlüğüne giden arkadaşlarımız birbirlerini kaybedince aralarında geçen telefon görüşmesi: - nerdesin ya?
- ya te huur binasinin önündeyim.
- ne binası?
- te huur binası...
...

te huur, hollandaca kiralık demek olup, yer tariflerinin "te huur" binalarının referans alınarak yapılmaması salık verilmektedir:)

06.01.2007
michelle bachelet
"kadinim, sosyalistim, bosanmis ve agnostiğim... butun gunahlar bir arada..." kendisi hakkinda eski tarihli bir yazi: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=180384

No comments:

Post a Comment